| ||||||||||||||||||||
| ||||||||||||||||||||
GALERYSİTEDE ARASON YORUMLANANLARSİTEMİZE ZİYARETLER!
|
Tasavvufun Ayet ve Hadislerle Delili21 Mart 2012, 16:37 ihsan Kaya Tasavvufun Ayet ve Hadislerde ki delillerinden bazılarını bu yazıda bulacaksınız.. Tasavvufun Ayetlerde ki Yeri “Ve sana kitabı da hak olarak indirdik, kendisinden evvelki -semavî- kitabı tasdik edici ve üzerine bir koruyucu olmak üzere. Artık aralarında Allah Teâlâ'nın indirmiş olduğu -hükümler- ile hükmet. Ve sana gelen haktan -ayrılıp da- onların havalarına tâbi olma. Sizden her biriniz için -vaktiyle- bir şeriat, bir açık yol kılmıştık. Ve eğer Allah Teâlâ dilese idi elbette sizleri bir ümmet kılmış olurdu. Fakat size vermiş olduğu şeyler de sizi imtihan etmek için -bir ümmet kılmadı- artık hayırlı işlere koşunuz. Nihâyet cümleten dönüşünüz Allah Teâlâ'yadır. Binaenaleyh nelerde ihtilâf etmiş olduğunuzu o size haber verecektir..”(Maide Suresi. Ayet: 48)
” Görmediniz mi ki: Allah Teâlâ sizin için göklerdekini ve yerde olanı musahhar kılmıştır. Ve üzerinize zâhiren ve batınen nimetlerini pek geniş surette itmam buyurmuştur. Ve insanlardan öylesi de vardır ki, ne bir ilme, ve ne de bir rehbere ve ne de aydınlatan bir kitaba dayanmaksızın Allah hakkında mücadelede bulunur.” (Lokman Suresi.ayet: 20)
“Onları bu hususta imtihana çekelim diye ve her kim Rab'binin zikrinden yüz çevirirse onu da pek meşakkatli bir azaba sevk eder.” (Cin Suresi. Ayet: 17) “Şüphe yok ki: Bu, bir öğüttür, artık kim dilerse Rab'bine bir yol tutar.”(Müzemmil Suresi. Ayet: 19) "Şüphe yok ki: İşte bu, bir öğüttür. Artık kim dilerse Rab'bine bir yol tutar.”(İnsan Suresi. Ayet:29)” İşte bu, hak olan gündür, artık kim dilerse Rab'bine sığınacak bir yer edinsin.” (Nebe Suresi. Ayet: 39)
Tasavvufi düşünce ile ilgili olan hadislerden 40 tanesi şöyle sıralanabilir:Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyuruyor ki:
kaynak: Tasavvuf ve tarikatlar tarihi- Mustafa Kara Peygamber Efendimiz (s.a.v) Ashab-ı Kiram'ı, Adab-ı Ders ve Adab-ı Nefs olmak üzere iki şekilde terbiye etmişlerdir. Allah-u Zülcelâl Habibini bu iki adab ile adablandırmıştır. 0 da ashabını böylece adablandırmıştır. Adab-ı Ders; zâhirî olarak yapılan bütün ibadetlerin Allah-u Zülcelâl'in istediği şekilde yapılmasıdır. Adab-ı Nefs; nefsin ve ruhun kötü sıfatlardan temizlenmesi ve güzel sıfatlarla muttasıf (bezenmiş) olmasıdır. Allah-u Zülcelâl'in veli kulları da bu iki Adabla Adablanmışlar ve kendilerine tâbi olanları da bu şekilde adablandırmaktadırlar. Çünkü mürşid-i kâmiller, bir silsileye dayalı olarak günümüze kadar gelmişlerdir. İşte bu sebeple, Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in gerçek manada varisleri olan mürşid-i kâmillere intisab etmek ve onlardan istifade etmeye çalışmak son derece faydalı ve gereklidir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) Ashab-ı Kiram-ı sadece zâhirî bilgi vermek yoluyla değil, aynı zamanda onların manevi hastalıklarıyla bizzat ilgilenerek çeşitli tavsiyelerde bulunarak ve manevi tedavi usulünü kullanarak yetiştirmiştir. Bu durumlara bir kaç örnek verebiliriz. Ubeyb bin Ka'b şöyle buyurmuştur: "Bir gün camide bulunduğum bir sırada adamın biri geldi ve Kur'an okudu. Ben onun okumasını beğenmedim. Başka bir adam gelerek yine Kur'an okudu. Onun kıraatı önceki adamın kıraatı gibi değildi. Namazlarımızı bitirdikten sonra hepimiz Peygamber Efendimiz'in (s.a.v) yanına gittik. Ben dedim ki: "Ya Resûlallah! Bu Kur'an okudu, ben onun okumasını beğenmedim. Bu da okudu daha çok beğendim. Peygamber Efendimiz (s.a.v) ikisine de Kur'an okuyun buyurdu. Onlar Kur'an okudular, ikisinin kıraatını da güzel buldu. O zaman nefsime, önce okuyan kişinin okuması yanlış geldi. Cahiliye buğzu kalbime geldi. Peygamber Efendimiz (s.a.v) kalbime vurdu ve bende şiddetli bir terleme oldu. Sanki Allah-u Zülcelâl'in tecelliyatını görüyor gibi oldum ve o düşünce benden gitti." ( Muslim; fi Beyan'il Kur'an.) Görüldüğü gibi Ashab-ı Kiram zâhiri ilimle kendilerini tedavi edemiyorlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v) doktorluğundan istifade etmek, eczanesinden ilaç alıp kullanmak suretiyle kendilerini tedavi edebiliyorlardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in ashabının kalbine vurması O'nun manevi tasarrufudur. Allah-u Zülcelâl âyet-i kerimede: "O'dur ümmiler içinde kendilerinden olup onlara ayetlerini okuyan, onları temize çıkarıp parlatan, onlara kitap ve hikmet öğreten.." (Cuma;2) buyurmuştur. İbn Abidin kuddise sırruh şöyle buyurmuştur: "İhlas ilmini okumak; ucub, riya, hased gibi manevi hastalıkları bilmek ve bunlardan muhafaza olmaya çalışmak farzı ayndır. (her müslümana farzdır.) İnsanın nefsi için her birisi birer afet olan kibir, gazap, cimrilik, ihanet gibi hastalıkları bilmek ve kendini bunlardan muhafaza etmek de farz-ı ayndır." (İbn-i Abidin; I/42) Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan, cennete giremez" (Muslim, İman:147) Tüm bunlardan sonra bizim için en önemli görev, kendimizi bu çirkin hastalıklardan temizleyip, halis bir kalple Allah cc. yönelmektir. Bu da ancak tasavvuf ile mümkündür. Allah-u Zülcelâl nasıl zâhirî azalarımızla yaptığımız kötü hareketleri haram kılmışsa, bâtınî olan; kin tutmak, riya (gösteriş) da bulunmak, hased etmek gibi kötü hareketleri de haram kılmıştır. Öyle ise bu bâtınî olan kötü sıfatları da izale etme çabasına girmemiz gerekir. Bunun yegâne yolu da şânı büyük olan tasavvuf yoluna girmektir. Tarih ve fıkıh alimi, İbn-i Haldun (ks) şöyle demiştir: "İhlas ilmini okumak; ucub, riya, hased gibi manevi hastalıkları bilmek ve bunlardan muhafaza olmaya çalışmak farz-ı ayndır (her müslümana farzdır). İnsanın nefsi için her birisi birer afet olan kibir, gazap, cimrilik, ihanet gibi hastalıkları bilmek ve kendini bunlardan muhafaza etmek de farz-ı ayndır." Peygamber Efendimiz (s.a.v): "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan, cennete giremez." (Muslim; Kitab'ul İman ) buyurmustur. Tüm bunlardan sonra bizim için en önemli görev, kendimizi bu kabih (çirkin) hastalıklardan temizleyip, halis bir kalble Allah-u Zülcelâle yönelmektir. Bu da ancak tasavvuf ile mümkündür. imam-i rabbani (ks) söyle buyuruyor: iNSANA LAZIM OLAN ÖNCE EHL-i SÜNNETE UYGUN iNANMAK,SONRA ALLAHÜ TEALANIN EMiR VE YASAKLARINA UYMAK,DAHA SONRA TASAVVUF YOLUNDA iLERLEMEKTiR. Sonuç olarak tasavvufun aslı; Kur'an ve Sünnet yolunda yürümektir. Tasavvuf üstadlarının tarif ettiği yoldan, ne olursa olsun ayrılmamaktır. Bidatleri, boş arzuları, nefsanî istekleri terk etmektir. Hürmet gösterilmesi gereken mübarek zatlara ve diğer mahlukata karşı saygıda kusur etmemektir. Bu yazı 36637 defa okunmuştur.
|
DİVAN-I AHMEDDivan-ı Ahmedi Okumak İçin Tıklayınız.. YÜKSEK LİSANS TEZİTASAVVUF KÖŞESİ
BAZI LİNKLER |
||||||||||||||||||
(c) 2016 www.husamiler.org / Mersin Alt Yapy: MyDesign - Dizayn ve Hosting: Ri-Mer Bili?im |